Ben FAZIL ÖNDER

          24 Mayıs 1958 gününü çoğunuz hatırlamıyor. O günü hatırlamanız için çok gençsiniz. 
O gün beni vurdular. Hemen ölmediğim için ardından da, sırtıma bir biçak saplayarak beni öldürdüler. Kıbrıs’ın Rum ve Türk toplumları faşist yeraltı örgütleri tarafından baskı altına alınmıştı. EOKA ve TMT, yurdumuzu biri Yunanistan’a, diğeri de Türkiye’ye bağlamak için kurulmuş terör örgütleriydi. Yurdumuzu yeni ustalarına peşkeş çekmek için görevlendirilmişlerdi. Kıbrıs’ın bağımsızlığını ve özgürlüğünü isteyen Rum ilericilerini EOKA, Türk ilericilerini de TMT öldürüyordu. 

          Ben de yurdumun kurtuluşu, sınıfımın kurtuluşu için mücadele eden bir avuç yurtseverin arasındaydım. İşçi sendikalarında işçileri örgütlerken, yoldaşlarımla birlikte  İNKILÂPÇI diye bir de gazete çıkarıyordum. Bütün suçum,  yurdumu ve sınıfımı sevmekti. İşte bu, beni öldürmeleri için bir sebepti. Beni öldürmekle inançlarımı da öldüreceklerini zannettiler. Birkaç kişiyi öldürmekle ideolojiler ölür mü? Odanın perdelerini çekip örtmekle dışarısı karanlık mı olur? Zavallılar. Beni hiç tanımadıkları halde, mezarımın yerini bilmedikleri halde, aradan yarım yüzyıl geçtiği halde, yurtlarını seven, işçi sınıfının kurtulusu için mücadele eden bir avuç sosyalist beni tekrar buldu. 

           Anamın doğurduğu gibi, tabiat anamın yarattığı gibi tekrar doğdum. Doğdum ve etrafıma bakıyorum. Yurdumuz işgal altında, Halkım perişan. Yurdumun adı bağımsız Cumhuriyet. Adı bağımsız. 40 yerinden bağlanmış hakikatte. Toprağında Britanya egemen üslerini, toprağında işgal kuvvetlerini, toprağında NATO askerlerini, toprağında AB’yi, toprağında BM’yi, toprağında uluslararası sermayenin çeşitli kuruluşlarını barındırıyor. TMT’nin ve EOKA’cıların heykelleri meydanlarda. Yurt toprağımı istila edenlerin bayrakları gönderlerde. Halkım, bu nasıl olur? Bunu nasıl kabul ediyorsunuz? 

          Doğdum ve etrafıma bakıyorum. Benim günlerimde bu kadar karanlık değildi etraf. Vatan hainleri televizyonlarda. İşçi, daha fazla eziliyor. Sömürgecilerin borusunu öttürenler zengin olmuş. İş bulamayan fakirler çareyi göçte arıyor. Burjuvazi bütün pisliğini dökmüş etrafa. Emperyalistler yerli yandaşlar da bulmuşlar. Kerhanelere, kumarhanelere, zehircilere, insan kaçakçılarına ortaklık, yol göstericilik, kemik yalayıcılık yapıyorlar. Halkım, nasıl dayandınız bunlara? Biliyorum sizi korkuttular, sizi kandırdılar, sizi uyuttular. Ben onların bu oyunlarını çok iyi biliyorum. Şimdiye kadar sizin de bilmeniz gerekirdi. Sizi apolitize ettiler diyeyim, fakat doğa? Ona nasıl sessiz kalabilirdiniz? Bugün bizi bu durumlardan kaç tane İNKILÂPÇI kurtarır diye hesap ediyorum. 

         Gözlerimi açtım ve etrafıma bakıyorum. Bizim yalnız özgürlüğümüz alınmamış. Yalnız emek sömürüsü değil yapılanlar. Onurumuzu da yitirmişiz toptan. Keşke doğurmasaydınız beni baştan. Keşke bunları görmeseydim. İşgalcilerin toprağıma basışlarını, dağıma bayraklarını asışlarını, yurdumu toprak tüccarlarına peşkeş çekmelerini, katillerimin gerdan gerdana limandaki düşman krüvazörüne bakıp şeftali kebabı yemelerini seyretmeseydim. 
       
Güneş yarın gene doğacak. Yaralı yurdumuz gene su isteyecek yanık yüreğine. Yaralarını saracak mıyız, bir yudum su akıtacak mıyız kavrulmuş dudaklarına? 


Halkım ben geldim. Bir kişi daha çoğuz şimdi. Kavgaya var mısınız benimle?

 
 
© 2011 - E.Kamalı